25 Temmuz 2013 Perşembe

Tam bir yıl olmuş bugün. Buraya hiçbir şey yazmayalı tam bir yıl...

Baktım da en son 'Şehir' i paylaşmışım. Hala onu dinlediğime göre hayatımda fazla bir değişiklik olmadığı açık. Ne ileri ne geri. Hatta daha çok geri...

Son sınıfa geçtim ben. Daha geçenlerde 'ben o okula gitmem!' diye ağlıyordum. Puan kırılacağını falan önemsemeden 'tekrar hazırlanırım, daha çok puan alırım; oraya gitmem!' diyordum. Ne çok zaman geçti üstünden. Neler geçti, kimler geçti, kimler kaldı... Keşke o zamanki gibi cesur kalabilseymişim. Söylediğimi yapamamış olsam da dile getirmişim. Şimdi dillendirmeye bile cesaretim yok.

Şimdi o zamankinden daha çok şey biliyorum, daha tecrübeliyim, insanları daha iyi tanıyorum. Daha büyüğüm ben. Daha büyük... Ama daha korkak, daha kabullenmiş.
İstediği şeyler için ağlamaya bile lüzum görmeyen, başkalarını ağlatmamak için kendi ağlayan, ama kalbine söz geçiremeyen biri olup çıktım.
Çok şey geçiyor aklımdan. Yapacağım veya yapamayacağım çok şey. Ama öyle arada kaldım ki beni bağlayan biri yüzünden. Nereye gitsem ardımdan gelecek gibi... Hiç gitmeyecek gibi...

Hayatta kaldığım bu kadar az zamana öylesine çok duygu yükledim, öylesine hızlı geçti ki düşünceler zihnimden; kendimi yaşlanmış hissediyorum.


Yoruldum.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

şehir

"yeni bir ülke bulamazsın
başka bir deniz bulamazsın
bu şehir arkandan gelecektir
sen yine aynı sokakta dolaşacaksın
aynı mahallede kocayacaksın

yeni bir ülke bulamazsın
başka bir deniz bulamazsın
bu şehir arkandan gelecektir
aynı evde kır düşecek saçlarına
dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin
geleceksin bu şehre sonunda
başka bir şey umma
başka bir şey umma."

25 Ocak 2012 Çarşamba

bakarsın sadece. öylesine. bomboş bakarsın etrafına. ne aradığını ne bulmak istediğini bilmeden. göremediğinin huzursuzluğu, gördüklerinin iğrentisi. sonra kaparsın gözlerini.
olur mu ya? olmuyor.

ya da aynaya bakarsın. görmek istediğin hiç de o değildir ki!
insanların gözlerine bakarsın, gördüğün de sen değilsindir.
onlarla senin aranda sıkışmış gibi ruhun, boğulursun. sonra ne yapmalı dersin belki, feraha çıkmak için. yine bakmak zorunda kalırsın kendine, etrafına. başa sararsın lafın kısası.
miden bulanır. kapatırsın kendini dünyaya; hissetmeden, duymadan, görmeden yaşamaya çalışırsın. sonra ona da izin vermezler. özgürlük kelimesi dillerine pelesenk olanlardan daha çok yakışır senin ağzına.
özgür değilim, dersin. prangalarım sizsiniz, katilimsiniz.

15 Eylül 2011 Perşembe

her sabah yanılmak~

sabah olmak her gece kolay mı sanırsınız
bulutları dağıtıp güneş olarak doğmak
denizle gök arasında çiy yorgunu şehre
kurşun kubbeleri buğulu minareleri ıslak
soğuk bir trenden inmiştiniz / yalnızdınız

bilmem kaçıncı defadır / yine yanılmıştınız

hiç uyumamıştınız / gözleriniz yanıyordu
yolculuk sanki bitmemişti / birdenbire
kendinizi vagonda unuttuğunuzu sandınız
sanki katar soluk soluğa tırmanıyordu
dumanlı rampaları / bir kılıç gibi çıplak
tiz çığlıklarıyla aydınlığı doğrayarak

bilmem kaçıncı defadır / yine yanıldınız

jilet mavisi bir kadın elinde purosu
değdiği yer açılıyor çok fena keskin
kim olduğunu bilen yok / işin doğrusu
yüzünü kaybetmiş aynalarda arıyordu
amerikan bara tünemiş sek vodka içiyor
geçmişinden rusça bir şarkı arayarak
sarhoş olmamak en büyük korkusu

bilmem kaçıncı defadır / yine yanıldınız

elbet en kötüsü sokaklarda tutuklanmak
hani bir kere iki yanınızda iki sivil polis
beyoğlu'ndan çekilip nasıl koparılmıştınız
nabız gibi vuran o kötü ve karanlık his
yakanızı hala bırakmadı asla bırakmayacak

bilmem kaçıncı defadır / yine yanıldınız

Attila İlhan

18 Mayıs 2011 Çarşamba

almost drowned

yeni öğrendim bu kelimeyi: almost drowned.
durup durup aklıma geliyor. diyorum, işte tam da bu!

geçenlerde yeni bir şey denedim. bana denememi söyleyen arkadaş demişti ki: kafan bir hoş olacak. ben de böyle bir duyguya ihtiyacım var, diye düşündüm ve denedim. sonuç?
aslında hep kaçmak istediğim o his, düşünceler birer birer kafama üşüştü. ağlamak istedim. ağlayamadım. dışarıya çıkmak ve rüzgara karşı durup 'nefes' almak istedim; onu da yapamadım...

bazen düşünürsün ya, hiçbir şey olmasa aklımda, düşünemesem; ne güzel olur... ama öyle de olunca uçurumdan aşağıya bakıyormuş gibi oluyorum ben. ne orası iyi ne burası. arafta kalmış gibi. hemen hemen boğulmuş gibi.

o kocaman binanın çatısında oturup onu izleyen iki ayaklılara bakan çocuğu getiriyorum gözümün önüne sık sık.
onu oraya çıkaran ne?
onun oradan aşağıya atlamasını engelleyen ne?
aşağıdan ona bakan ve gitgide kalabalıklaşan insan topluluğunun aklından neler geçiyor?
acaba hiçbiri onu ciddi anlamda umursuyor mu? yoksa monoton hayatlarına hareketlilik mi katmaya çalışıyorlar?
o çocuğun onları yukarıdan izlerken insanlardan daha da nefret ettiğine eminim.

"bıkmadım, bıktırdılar.
artık cümlelerin sonuna genellikle ekliyorum, eğlenceli oluyor."

20 Ocak 2011 Perşembe

Önce seni görmezden gelirler. Derken sana gülerler. Ardından seninle savaşırlar. Sonra sen kazanırsın!

Gandhi

18 Aralık 2010 Cumartesi

zamanı yıllarla tartanlar
yanılırlar
hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle
hatta çoğu zaman kendiyle bile
yaşanır, içini tohuma bırakır
geçer gider
geçmez sandıkların bile

hiçbir geçen tartılmaz kalanla
neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan
kimse kimse kimse
sahi kimse
ya da hiç kimse
söylediklerimden çok
sustuklarım
seçtiklerimden çok
reddedilmek için
ne kadar varsam
o kadar kimseyim kendime

güç kötü bir şey
kaderken de
kaldıramazken de
güç kötü bir şey
güçlüyken de
güçsüzken de
kaldığın yerden devam etmenin karanlığı
benzemiyor hiçbir çaresizliğe
kimin kaldığı yer var ki dünyada
kaldım sandığın yer
bizden geçendir çoğunlukla
içimizi parçalaya çoğalta
hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla
bütün iş birinin dediği gibi,
yavaşça acele etmek aslında

ölene kadar yavaşla işte
ölene kadar yavaşla
ne başkalaştırırsan o kadarsın
başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma

çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez
bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca
bir bakıma hiçbir yerdeyiz
bir bakıma yalnızca buradayız
var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız
ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız
reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları
sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda
oysa biz buradayız
halsiz, kanıtsız
yılların neyi tarttığını bile bilmeden
kendi gücümüzün altında azala azala

kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil
hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,
tamamlanmamış haritasında
define ve varlık
geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar
bir gün birbirini bulmanın umuduyla

gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek
kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman
hayat yanlışlarla kısalır
başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan
bir diğeri olarak çıkarız
gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız
içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile
bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir
bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir
hep öyle oldu bende
hep saklı kaldı içimdeki anahtar
ve hep aynı kilitte kırıldı

fikirler de zamanla değişir
kırıldıkları yerde
kırıldıkları yer her şeyi değiştirir

zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile
sonra başka bir başlangıcın kapısında
aynı korkularla kalakalırız
daha önce de söylemiştim:
kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine
her şiirin gizi başka bir şiirle
açıklar kendini
demiştim ya, hep öyle oldu bende
böyle katlandım kimsesizliğe
o birini ararken bile biliyordum
hiç kimse hiç kimse hiç kimse

Murathan Mungan