zamanı yıllarla tartanlar
yanılırlar
hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle
hatta çoğu zaman kendiyle bile
yaşanır, içini tohuma bırakır
geçer gider
geçmez sandıkların bile
hiçbir geçen tartılmaz kalanla
neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan
kimse kimse kimse
sahi kimse
ya da hiç kimse
söylediklerimden çok
sustuklarım
seçtiklerimden çok
reddedilmek için
ne kadar varsam
o kadar kimseyim kendime
güç kötü bir şey
kaderken de
kaldıramazken de
güç kötü bir şey
güçlüyken de
güçsüzken de
kaldığın yerden devam etmenin karanlığı
benzemiyor hiçbir çaresizliğe
kimin kaldığı yer var ki dünyada
kaldım sandığın yer
bizden geçendir çoğunlukla
içimizi parçalaya çoğalta
hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla
bütün iş birinin dediği gibi,
yavaşça acele etmek aslında
ölene kadar yavaşla işte
ölene kadar yavaşla
ne başkalaştırırsan o kadarsın
başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma
çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez
bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca
bir bakıma hiçbir yerdeyiz
bir bakıma yalnızca buradayız
var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız
ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız
reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları
sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda
oysa biz buradayız
halsiz, kanıtsız
yılların neyi tarttığını bile bilmeden
kendi gücümüzün altında azala azala
kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil
hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,
tamamlanmamış haritasında
define ve varlık
geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar
bir gün birbirini bulmanın umuduyla
gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek
kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman
hayat yanlışlarla kısalır
başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan
bir diğeri olarak çıkarız
gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız
içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile
bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir
bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir
hep öyle oldu bende
hep saklı kaldı içimdeki anahtar
ve hep aynı kilitte kırıldı
fikirler de zamanla değişir
kırıldıkları yerde
kırıldıkları yer her şeyi değiştirir
zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile
sonra başka bir başlangıcın kapısında
aynı korkularla kalakalırız
daha önce de söylemiştim:
kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine
her şiirin gizi başka bir şiirle
açıklar kendini
demiştim ya, hep öyle oldu bende
böyle katlandım kimsesizliğe
o birini ararken bile biliyordum
hiç kimse hiç kimse hiç kimse
Murathan Mungan
18 Aralık 2010 Cumartesi
13 Aralık 2010 Pazartesi
Sınav oluyoruz bugün. Sınıfta kıl olduğum tek insan da yanıma düşmez mi? Baştan kokmuştu benim sınavım anlayamamışım.
Bu tip -ki yaklaşık üç aydır aynı sınıftayız- bir ya da iki kısa cümle konuştuğum bir insan. Adımı bile bildiğini dahi düşünmüyorum, o kadar yani.
Ben bekliyorum yine ne yapacak da benim asabımın tellerine cereyan verecek diye. Yanıltmadı sağolsun, dakka bir gol bir: gözetmen araştırma görevlisiydi. Minyon, genç, şirin bir bayan. Sesi de ortalamadan daha ince, dikkat çekiyor. Tabi bu tipin reseptörleri 7x24 iş başında: 'Hahah, o ses ne ya? Var mı böyle bir şey?' demesin mi. Ya sabır çekmeye başlamıştım ben zaten...
Hemen ardından:
-'Arkadaşım, bu dersle aran nasıldır?' diye sordu bana pişkin bir ifadeyle. Yüzünü hafif de yana eğmiş, şirin ve samimi görünmeye çalışıyordu sanırım. Yeni bir beden dili kitabı okumuş belli ki meslek falan diyerek. Ama yemedi canımcım olmadı. Hiç mi hiç ilgimi çekmedi bu durumun.
-'İyidir.' dedim sırf ona inat güvenle. Halbuki hiçbir şey bilmiyorum; ama çaktırmıyorum da
-'Vay, süpermiş. Paslaşırız o zaman değil mi? Yani yardımlaşmalıyız. Yanlış anlama lütfen.' hala o yana eğilmiş surat, kısılmış bakışlar, masum(!) bir gülüş. Zerre etkilemiyor, aksine yapmacıklığı sinir katsayımı artırıyor her geçen dakika. Sınav da bir başlayamadı gitti!
-'Eee?' dedim ben de. Sanırım 'lütfen bana yardığğm et.' demesini falan bekliyorum ağlamaklı bir ifade eşliğinde.
-'Ee'si yardım edersen en has arkadaşım olursun bundan sonra. Unutmam bu iyiliğini.' demesin mi pişkin.
Lan!
''Lütfen en yakın arkadaşım ol Laylay. Lütfen. Senin egonu tatmin etmek için kendini abartarak anlatmanı, hakim olmadığın konular hakkında bile uzmanmış gibi yorumlar yapmaya çalışmanı, soğuk esprilerini, insanların dış görünüşleriyle, ellerinde olmayan sebeplerden ötürü sahip oldukları özelliklerle rencide ederek eğlenmelerini sürekli dinlemeyi inan ki ben de çok isterim.''
-'Haddi yaa!!' dedim, 'oğlum git işine, uzaklaş, bak sabrımın sınırındasın, duygularımı bastırıyorum şu an..' dediğimi ancak bu blogu izleyen iki insanın anlayabileceği bir ifadeyle. Tabi ki o anlamadı, hatta espri yapıyorum sandı. Güldü, gülmedim, güldü, gülmedim, güldü, önüme döndüm bozuk olmayan kalemimi bozmaya çalıştım, ön sıradakilere 'paslaşalım' diyerek anlaşma yapmaya girişti.
Senden de, senin gibi yüzeysel insanlardan da nefret ediyorum. Sürekli etrafımda olmanız ve bu tavırlarınızı erdemmiş gibi takınmanız beni fazlasıyla rahatsız ediyor. Aynaya bakmayı denediğiniz surette insanların kusurlarıyla, görünüşleriyle, yaşam tarzlarıyla dalga geçmeye hakkınız olmadığını açık bir şekilde anlayabileceğinizi düşünüyorum. Ancak sen ve senin gibiler bu bilince sahip değilsiniz. Yansıttığınız o kötülükleri görebileceğiniz aynalardan veya ayna olabileceklerden kaçındığınızın, bu eksikliğinizi de tavrınızdan ödün vermeyerek kapatmaya çalıştığınızın farkındayım. Sanırım size acıyorum.
Sınavım nasıl mı geçti? Bu soruyu sormuş olmanız bile hataydı.
Ama hayat bunlara rağmen yaşanılası.
Nefes aldığımız sürece umut var demektir;)
Bu tip -ki yaklaşık üç aydır aynı sınıftayız- bir ya da iki kısa cümle konuştuğum bir insan. Adımı bile bildiğini dahi düşünmüyorum, o kadar yani.
Ben bekliyorum yine ne yapacak da benim asabımın tellerine cereyan verecek diye. Yanıltmadı sağolsun, dakka bir gol bir: gözetmen araştırma görevlisiydi. Minyon, genç, şirin bir bayan. Sesi de ortalamadan daha ince, dikkat çekiyor. Tabi bu tipin reseptörleri 7x24 iş başında: 'Hahah, o ses ne ya? Var mı böyle bir şey?' demesin mi. Ya sabır çekmeye başlamıştım ben zaten...
Hemen ardından:
-'Arkadaşım, bu dersle aran nasıldır?' diye sordu bana pişkin bir ifadeyle. Yüzünü hafif de yana eğmiş, şirin ve samimi görünmeye çalışıyordu sanırım. Yeni bir beden dili kitabı okumuş belli ki meslek falan diyerek. Ama yemedi canımcım olmadı. Hiç mi hiç ilgimi çekmedi bu durumun.
-'İyidir.' dedim sırf ona inat güvenle. Halbuki hiçbir şey bilmiyorum; ama çaktırmıyorum da
-'Vay, süpermiş. Paslaşırız o zaman değil mi? Yani yardımlaşmalıyız. Yanlış anlama lütfen.' hala o yana eğilmiş surat, kısılmış bakışlar, masum(!) bir gülüş. Zerre etkilemiyor, aksine yapmacıklığı sinir katsayımı artırıyor her geçen dakika. Sınav da bir başlayamadı gitti!
-'Eee?' dedim ben de. Sanırım 'lütfen bana yardığğm et.' demesini falan bekliyorum ağlamaklı bir ifade eşliğinde.
-'Ee'si yardım edersen en has arkadaşım olursun bundan sonra. Unutmam bu iyiliğini.' demesin mi pişkin.
Lan!
''Lütfen en yakın arkadaşım ol Laylay. Lütfen. Senin egonu tatmin etmek için kendini abartarak anlatmanı, hakim olmadığın konular hakkında bile uzmanmış gibi yorumlar yapmaya çalışmanı, soğuk esprilerini, insanların dış görünüşleriyle, ellerinde olmayan sebeplerden ötürü sahip oldukları özelliklerle rencide ederek eğlenmelerini sürekli dinlemeyi inan ki ben de çok isterim.''
-'Haddi yaa!!' dedim, 'oğlum git işine, uzaklaş, bak sabrımın sınırındasın, duygularımı bastırıyorum şu an..' dediğimi ancak bu blogu izleyen iki insanın anlayabileceği bir ifadeyle. Tabi ki o anlamadı, hatta espri yapıyorum sandı. Güldü, gülmedim, güldü, gülmedim, güldü, önüme döndüm bozuk olmayan kalemimi bozmaya çalıştım, ön sıradakilere 'paslaşalım' diyerek anlaşma yapmaya girişti.
Senden de, senin gibi yüzeysel insanlardan da nefret ediyorum. Sürekli etrafımda olmanız ve bu tavırlarınızı erdemmiş gibi takınmanız beni fazlasıyla rahatsız ediyor. Aynaya bakmayı denediğiniz surette insanların kusurlarıyla, görünüşleriyle, yaşam tarzlarıyla dalga geçmeye hakkınız olmadığını açık bir şekilde anlayabileceğinizi düşünüyorum. Ancak sen ve senin gibiler bu bilince sahip değilsiniz. Yansıttığınız o kötülükleri görebileceğiniz aynalardan veya ayna olabileceklerden kaçındığınızın, bu eksikliğinizi de tavrınızdan ödün vermeyerek kapatmaya çalıştığınızın farkındayım. Sanırım size acıyorum.
Sınavım nasıl mı geçti? Bu soruyu sormuş olmanız bile hataydı.
Ama hayat bunlara rağmen yaşanılası.
Nefes aldığımız sürece umut var demektir;)
22 Ekim 2010 Cuma
Geçenlerde okuduğumda 'sokağa atılmış ünlem çaresizliği'ni anlayamamıştım. Hatta ''bazıları da edebiyat yapmak için fazla abartıyor.'' demiştim. Şimdi düşünüyorum da bazı şeyler öyle uzaktan göründüğü gibi değilmiş.
Ben de öyleyim sanki. Sokağa atılmış ünlem kadar çaresiz...
Yağmur yağıyor, ıslanıyorum. Ağlıyorum, gözyaşlarım yağmura karışıp yok oluyor. Yoldan hızla geçenler üstüme su sıçratıyor. Ağlıyorum. Gök gürlüyor, o da bana kızıyor sanki; daha çok ağlıyorum.
Kimse görmüyor ya da herkes görmezden geliyor. Gördükleri yalnızca ince, ufak, değersiz bir çizgi. Ve beynimin de öyle olduğunu düşündükleri ufak bir nokta.
Zaman geçiyor, bekliyorum. Yağmur dinmiyor, kimse görmüyor.
Bekliyorum.
Birileri farkedecek biliyorum. Ta ki yanımdan geçerken düşen birinin çekeceği 'Ahh'ın varlığını tamamlayıncaya dek...
Ben de öyleyim sanki. Sokağa atılmış ünlem kadar çaresiz...
Yağmur yağıyor, ıslanıyorum. Ağlıyorum, gözyaşlarım yağmura karışıp yok oluyor. Yoldan hızla geçenler üstüme su sıçratıyor. Ağlıyorum. Gök gürlüyor, o da bana kızıyor sanki; daha çok ağlıyorum.
Kimse görmüyor ya da herkes görmezden geliyor. Gördükleri yalnızca ince, ufak, değersiz bir çizgi. Ve beynimin de öyle olduğunu düşündükleri ufak bir nokta.
Zaman geçiyor, bekliyorum. Yağmur dinmiyor, kimse görmüyor.
Bekliyorum.
Birileri farkedecek biliyorum. Ta ki yanımdan geçerken düşen birinin çekeceği 'Ahh'ın varlığını tamamlayıncaya dek...
16 Ekim 2010 Cumartesi
cats in the cradle
a child arrived just the other day,
he came to the world in the usual way.
but there were planes to catch, and bills to pay.
he learned to walk while ı was away.
and he was talking 'fore i knew it, and as he grew,
he'd say, "ı'm gonna be like you, dad.
you know ı'm gonna be like you."
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, dad?" "ı don't know when,
but we'll get together then.
you know we'll have a good time then."
my son turned ten just the other day.
he said, "thanks for the ball, dad, come on let's play.
can you teach me to throw?" ı said, "not today,
ı got a lot to do." he said, "that's ok."
and he walked away, but his smile never dimmed,
said, "ı'm gonna be like him, yeah.
you know ı'm gonna be like him."
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, dad?" "i don't know when,
but we'll get together then.
you know we'll have a good time then."
well, he came from college just the other day,
so much like a man ı just had to say,
"son, ı'm proud of you. can you sit for a while?"
he shook his head, and he said with a smile,
"what ı'd really like, dad, is to borrow the car keys.
see you later. can ı have them please?"
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, son?" "i don't know when,
but we'll get together then, dad.
you know we'll have a good time then."
ı've long since retired and my son's moved away.
ı called him up just the other day.
ı said, "ı'd like to see you if you don't mind."
he said, "ı'd love to, dad, if ı could find the time.
you see, my new job's a hassle, and the kid's got the flu,
but it's sure nice talking to you, dad.
it's been sure nice talking to you."
and as i hung up the phone, it occurred to me,
he'd grown up just like me.
my boy was just like me.
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, son?" "i don't know when,
but we'll get together then, dad.
you know we'll have a good time then."
Ugly Kid Joe'den dinlenilesi güzel bir şarkı~~
he came to the world in the usual way.
but there were planes to catch, and bills to pay.
he learned to walk while ı was away.
and he was talking 'fore i knew it, and as he grew,
he'd say, "ı'm gonna be like you, dad.
you know ı'm gonna be like you."
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, dad?" "ı don't know when,
but we'll get together then.
you know we'll have a good time then."
my son turned ten just the other day.
he said, "thanks for the ball, dad, come on let's play.
can you teach me to throw?" ı said, "not today,
ı got a lot to do." he said, "that's ok."
and he walked away, but his smile never dimmed,
said, "ı'm gonna be like him, yeah.
you know ı'm gonna be like him."
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, dad?" "i don't know when,
but we'll get together then.
you know we'll have a good time then."
well, he came from college just the other day,
so much like a man ı just had to say,
"son, ı'm proud of you. can you sit for a while?"
he shook his head, and he said with a smile,
"what ı'd really like, dad, is to borrow the car keys.
see you later. can ı have them please?"
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, son?" "i don't know when,
but we'll get together then, dad.
you know we'll have a good time then."
ı've long since retired and my son's moved away.
ı called him up just the other day.
ı said, "ı'd like to see you if you don't mind."
he said, "ı'd love to, dad, if ı could find the time.
you see, my new job's a hassle, and the kid's got the flu,
but it's sure nice talking to you, dad.
it's been sure nice talking to you."
and as i hung up the phone, it occurred to me,
he'd grown up just like me.
my boy was just like me.
and the cat's in the cradle and the silver spoon,
little boy blue and the man in the moon.
"when you coming home, son?" "i don't know when,
but we'll get together then, dad.
you know we'll have a good time then."
Ugly Kid Joe'den dinlenilesi güzel bir şarkı~~
2 Ekim 2010 Cumartesi
Euterpe üniversitededir.
Ama üniversiteli midir?
Geçenlerde dersteyken düşünür bir an: ''neredeyim ben?''
Etrafına bakar ve aynı sınıfı paylaştığı insanları görür.Öğretmenin anlattıklarına kulak verir; hiç bilmediği bir şeyleri daha önce hiç karşılaşmadığı bir üslupla anlatıyordur.
Yakın zamanda gittiği üniversite gezisini hatırlar.Dersliğe girdiğinde hissettiklerini...
İşte aynı öyledir şimdi de.Orada geçici bir süre için bulunan, o sırada hiç oturamayacak biridir.
Gözleri dolar, ağlamak üzere olduğunu farkedince gözlerini kırpıştırarak engeller gözyaşlarını.Dikkati dağılmıştır, toparlanmaya çalışır hemen.
Kısa bir süre sonra hocanın:''Ders bitmiştir.'' uyarısıyla çantasını alır, çıkar.
Kaldığı yurda dönüp odasının rutubetli kokusunu hissettiğindeyse gerçekliğinin tamamıyla farkına varmıştır.
Ama üniversiteli midir?
Geçenlerde dersteyken düşünür bir an: ''neredeyim ben?''
Etrafına bakar ve aynı sınıfı paylaştığı insanları görür.Öğretmenin anlattıklarına kulak verir; hiç bilmediği bir şeyleri daha önce hiç karşılaşmadığı bir üslupla anlatıyordur.
Yakın zamanda gittiği üniversite gezisini hatırlar.Dersliğe girdiğinde hissettiklerini...
İşte aynı öyledir şimdi de.Orada geçici bir süre için bulunan, o sırada hiç oturamayacak biridir.
Gözleri dolar, ağlamak üzere olduğunu farkedince gözlerini kırpıştırarak engeller gözyaşlarını.Dikkati dağılmıştır, toparlanmaya çalışır hemen.
Kısa bir süre sonra hocanın:''Ders bitmiştir.'' uyarısıyla çantasını alır, çıkar.
Kaldığı yurda dönüp odasının rutubetli kokusunu hissettiğindeyse gerçekliğinin tamamıyla farkına varmıştır.
7 Eylül 2010 Salı
- Gözlerini oyacağım.
- Gözlerimi oymak mı istiyorsun?
- Herkesin gözlerini oymak.
- Niçin?
- Beni görememek.
- Neden görülmek istemiyorsun?
- Çirkin.
- Kendini çirkin mi sanıyorsun?
- Çok çirkin.
- Nereden çıkardın çirkin olduğunu?
- İnsanlar.
- Hangi insanlar?
- Beni ilk gören herkes.
- Bugün gelen bu adam gibi mi?
- Evet, herkes beni çirkin görmek. Nefret benden...
- Kimse senden nefret etmiyor.
- Herkes.
- Kimse sana çirkinsin demedi, öyle düşündüklerini nerden biliyorsun?
- Biliyorum.
- Nerden biliyorsun?
- BİLİYORUM, BİLİYORUM, BİLİYORUM! Kendi gözlerimi oymak...
- Kendine bakmamak için mi?
- Bana bakan insanlara bakmamak için!
Dean R. Koontz - Nöbet
- Gözlerimi oymak mı istiyorsun?
- Herkesin gözlerini oymak.
- Niçin?
- Beni görememek.
- Neden görülmek istemiyorsun?
- Çirkin.
- Kendini çirkin mi sanıyorsun?
- Çok çirkin.
- Nereden çıkardın çirkin olduğunu?
- İnsanlar.
- Hangi insanlar?
- Beni ilk gören herkes.
- Bugün gelen bu adam gibi mi?
- Evet, herkes beni çirkin görmek. Nefret benden...
- Kimse senden nefret etmiyor.
- Herkes.
- Kimse sana çirkinsin demedi, öyle düşündüklerini nerden biliyorsun?
- Biliyorum.
- Nerden biliyorsun?
- BİLİYORUM, BİLİYORUM, BİLİYORUM! Kendi gözlerimi oymak...
- Kendine bakmamak için mi?
- Bana bakan insanlara bakmamak için!
Dean R. Koontz - Nöbet
31 Ağustos 2010 Salı
yenilik
Yeni bir başlangıç için hazırlık yaparken, yeniliğin altından kalkamayacağını fark etmenin hiçbir eğlencesi olmadığını fark ettim bugün.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)