13 Aralık 2010 Pazartesi

Sınav oluyoruz bugün. Sınıfta kıl olduğum tek insan da yanıma düşmez mi? Baştan kokmuştu benim sınavım anlayamamışım.

Bu tip -ki yaklaşık üç aydır aynı sınıftayız- bir ya da iki kısa cümle konuştuğum bir insan. Adımı bile bildiğini dahi düşünmüyorum, o kadar yani.

Ben bekliyorum yine ne yapacak da benim asabımın tellerine cereyan verecek diye. Yanıltmadı sağolsun, dakka bir gol bir: gözetmen araştırma görevlisiydi. Minyon, genç, şirin bir bayan. Sesi de ortalamadan daha ince, dikkat çekiyor. Tabi bu tipin reseptörleri 7x24 iş başında: 'Hahah, o ses ne ya? Var mı böyle bir şey?' demesin mi. Ya sabır çekmeye başlamıştım ben zaten...
Hemen ardından:
-'Arkadaşım, bu dersle aran nasıldır?' diye sordu bana pişkin bir ifadeyle. Yüzünü hafif de yana eğmiş, şirin ve samimi görünmeye çalışıyordu sanırım. Yeni bir beden dili kitabı okumuş belli ki meslek falan diyerek. Ama yemedi canımcım olmadı. Hiç mi hiç ilgimi çekmedi bu durumun.
-'İyidir.' dedim sırf ona inat güvenle. Halbuki hiçbir şey bilmiyorum; ama çaktırmıyorum da
-'Vay, süpermiş. Paslaşırız o zaman değil mi? Yani yardımlaşmalıyız. Yanlış anlama lütfen.' hala o yana eğilmiş surat, kısılmış bakışlar, masum(!) bir gülüş. Zerre etkilemiyor, aksine yapmacıklığı sinir katsayımı artırıyor her geçen dakika. Sınav da bir başlayamadı gitti!
-'Eee?' dedim ben de. Sanırım 'lütfen bana yardığğm et.' demesini falan bekliyorum ağlamaklı bir ifade eşliğinde.
-'Ee'si yardım edersen en has arkadaşım olursun bundan sonra. Unutmam bu iyiliğini.' demesin mi pişkin.

Lan!

''Lütfen en yakın arkadaşım ol Laylay. Lütfen. Senin egonu tatmin etmek için kendini abartarak anlatmanı, hakim olmadığın konular hakkında bile uzmanmış gibi yorumlar yapmaya çalışmanı, soğuk esprilerini, insanların dış görünüşleriyle, ellerinde olmayan sebeplerden ötürü sahip oldukları özelliklerle rencide ederek eğlenmelerini sürekli dinlemeyi inan ki ben de çok isterim.''

-'Haddi yaa!!' dedim, 'oğlum git işine, uzaklaş, bak sabrımın sınırındasın, duygularımı bastırıyorum şu an..' dediğimi ancak bu blogu izleyen iki insanın anlayabileceği bir ifadeyle. Tabi ki o anlamadı, hatta espri yapıyorum sandı. Güldü, gülmedim, güldü, gülmedim, güldü, önüme döndüm bozuk olmayan kalemimi bozmaya çalıştım, ön sıradakilere 'paslaşalım' diyerek anlaşma yapmaya girişti.

Senden de, senin gibi yüzeysel insanlardan da nefret ediyorum. Sürekli etrafımda olmanız ve bu tavırlarınızı erdemmiş gibi takınmanız beni fazlasıyla rahatsız ediyor. Aynaya bakmayı denediğiniz surette insanların kusurlarıyla, görünüşleriyle, yaşam tarzlarıyla dalga geçmeye hakkınız olmadığını açık bir şekilde anlayabileceğinizi düşünüyorum. Ancak sen ve senin gibiler bu bilince sahip değilsiniz. Yansıttığınız o kötülükleri görebileceğiniz aynalardan veya ayna olabileceklerden kaçındığınızın, bu eksikliğinizi de tavrınızdan ödün vermeyerek kapatmaya çalıştığınızın farkındayım. Sanırım size acıyorum.

Sınavım nasıl mı geçti? Bu soruyu sormuş olmanız bile hataydı.

Ama hayat bunlara rağmen yaşanılası.
Nefes aldığımız sürece umut var demektir;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder